“Anane” kelimesini bu aralık tradition mukabili kullanıyoruz. Bu lafız hakkında bazı mertebe tetkikatta bulundum. Vakıa, “anane” harfi harfine tradisyon’u müfit değilse de kesret-i istimal ile artık o manada takarrür etmiş gibi görünüyor. Binaenaleyh bir mesele ihdas etmeden onun bu şekilde kullanılmasına devam etmeliyiz.
Görülüyor ki bir tarz-ı tefekkür veya hareketin anane payesini ihraz edebilmesi için ortada bir fasıla bulunmamak gerektir. Unutulmuş bir anane, artık bir anane değildir. Bir hatıradır; bir fıkra-i tarihiyedir.
Fikri çok sivri bazı Fıransız erbab-ı ifratı, bir aralık, kadim — Gol — mezhebini, ananatını ihyaya tevessül ve teşebbüs etmişlerdi. Bu zatların beyannamelerini, akidelerini muhtevi risaleleri her nasılsa okumuş idim. Bir aralık, Paris’te, “Golculuk” azdı. Bir takım zevat Droid (= kadim Gol papazı) şekline temessül ettiler. Bembeyaz cübbeler, başlarında yapraktan dallar, ayaklarında sandallarıyla ortaya çıktılar. Bunların manzarası bir Nis veya Barselona karnavalını andırıyordu. Parisliler, bilhassa incelikleri, istihzaları, kahkahaları ile mütemayiz Paris’in taife-i nisası bu adamlar ile bir hayli meşgul oldular. Golcular, âlây-ı vâlâ ile Biretanya’ya, Roma’nın fethinden evvel rekzedilen sütunların bulunduğu noktalara gittiler; dualar okundu. İlaahirih. Fakat, sonra, Golculuk bütün bütün tavsadı, muntafi oldu. Bugün, onbeş yirmi sene evvel Opera Komik’te oynanmış bir meşhur piyesin ne gibi bir hatırası kalmış ise bu hareketin de zihinlerde ancak öyle bir izi bakidir. Birkaç sene sonra bundan da eser kalmayacaktır.
Neden? Çünkü Fıransız milletinin artık nuhustin Gollarla hemen bir münasebeti yoktur. Fıransa’nın belli başlı muharrirlerinden ve Yahudilikten tenassur eden Artur Meyer’in çıkardığı Lö Golva gazetesinden başka, Fıransa’da, bir Gol döküntüsüne tesadüf edebilmek için — Litre — lügatinde uzunca bir seferi göze aldırmalıdır.
Kezalik, Fıransa Hıristiyan ve Katolik olduğundan, bu mezhep de ananat-ı İsrailiyeden müştak bulunduğundan, elyevm, mesela Calut Fıransızlara ecnebi bir şahsiyet değildir!
Ananenin tevakkufu, inkıtaı bir milleti öldürür. Zaten millet demek bir anananeyi temadi ettiren bir silsile-i beşeriyedir. Ananesiz millet mütesavver değildir. Lisansız kavim olamadığı gibi.
Her ne vakit ananat gevşemiş, bir heyet, heyât-ı civariyenin ahlak ve adatına meclup olmuş ise, o, behemehal, tefessüh etmiştir. Bunun da sır ve hikmeti aşikardır: bir millet, millet olarak kendisini gösterebilmek için, behemehal, doğru yanlış bir takım hususiyata malik olmak iktiza eder. Onun mâ-bihi’l-kıvamı, mâ-bihi’l-bekası bu hususiyat, bu ananat ve lisanıdır. Onların zıya veya zevali milliyetin de indirasına işarettir.
Akidesiz din, mantıksız fen, vezinsiz şiir, mühakemesiz tarih, hatsız hendese, rakamsız hesap, külfetsiz nimet, kâğıtsız kitap, maddeye istinat etmeyen renk, savta müstenit olmayan ahenk gayr-i kabil-i teakkul olduğu gibi ananesiz milliyet de olamaz. Anane, bir dereceye kadar, teşkil ve idame-i milliyette lisanın da fevkindedir: bir Amerikan, bir Avusturya, bir Belçika, bir İsviçre milliyetleri var, lakin lisanları yoktur. Kezalik lisanları müşterek olduğu hâlde Almanlar, Avusturyalılar, İsviçreliler; Fıransızlar, Belçikalılar, İsviçreliler, Kanadalılar; İngilizler, Amerikalılar; Danimarkalılar, Norveçliler ayrı ayrı milletlerdir.
Mesalih-i milliyede, milletin takviyesinde, ilel-i milliyeye deva-saz olmakta ananatı daima ve daima göz önünde bulundurmak bir vecibedir.
Ananenin de elzemi, lazımı, iyisi, fenası, mühliki, zararsızı vardır. Mesail-i maneviyede ifrat ve tefrit bünyan-ı içtimaiyi hedim veya tağlit edebilir. Ananeye karşı lakayt kalmak muzır olduğu gibi, ona ziyadesiyle merbut olmak da istikbali tebit, maziyi takrip, hâli teşviş eder.
Anane ile oynamaya gelmez. Kezalik anane münakaşa da edilmez. Akıl ve ananenin alakası çok değil, azdır.
Ananat gittikçe safvetinden tecerrüt eder.
Bu makalemizde — nazariyat-ı mevcudeye müracaat etmeden — bir tecrübe-i kalemiyede bulunduk. Maksadımız afaki idi. Ona binaendir ki alelekser Fıransayı mevzubahis-i mukayese ettik. Karilerimiz ister ise aynı tatbikatı kendimiz üzerinde de yapabiliriz.
Celal Nuri
Celal Nuri. (17 Kanunuevvel 1332). Anane (M. A. Kara, Çev.). Edebiyat-ı Umumiye Mecmuası, 1(9), 163-165.
