Osmanlı saltanatı bu dakikayı anlayamamıştı. Bilakis İslamlığa ve Türklüğe temessül eden Yakın Şarkın eski sakinlerini bile Avrupalılıktan uzaklaştırdı. Osmanlılık, Avrupa’nın ortasında bir Asya ihdas ve idameye çalışmıştı, dersek becadır.
Avrupalılaşmak ihtiyacı — ki ancak bu suretle yaşamak mümkündü — hakiki bir açlık gibi Osmanlılığın bünyesini kemiriyordu. Fakat devletin temelindeki sakatlık daima buna maniydi. Tasvir ettiğimiz halete intibaka kabiliyetsizlik denebilir. Devlet teşkilatı ve devletin sahabet ettiği kafa, muhafazakârlık, çalışmak ve yaşamak usûlleriyle Osmanlı milletlerinin ihtiyacatı arasında tezat mevcuttu. O devlet, o milletlere uyamadı; Osmanlı saltanatı Asyaî ve eski mahiyetini — belki meşur olmayarak — bir türlü unutamıyordu.
Bunun müvahecesinde, Osmanlılıktan ayrılan milletler, sabıkan tebaaları bulundukları saltanatın tuttuğu istikameti bıraktıklarından pek çabuk Avrupalılığa temessül ve yaşamak hakkını bu suretle ihraz ettiler.
Fikrimizi bir hulasaya raptedelim: Osmanlılık ile muhit ve resmen Osmanlı addedilen milletler arasında ihtilaf vardı; muhit, değişmez; binaenaleyh Osmanlılığın ya tav’an muhite inkıyat etmesi veyahut mağlup olması iktiza ederdi. Osmanlılık muhit ile uzlaşamadı; dağıldı…
![]() |
| Celal Nuri İleri'nin Türk İnkılabı'ndan (1926). |
